Ülkemiz
uzun yıllardır kamu yönetim reformu ve kamu personel reformuna ihtiyaç
duymaktadır. Değişiklik taleplerinin yönü farklı olsa da, bu alanlarda
değişiklik yapılması hususunda bir ittifak vardır.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde ortaya çıkan değişim iradesi ülkemizin içinde bulunduğu nazik siyasi koşullar nedeniyle rafa kaldırılmıştır. Bu fikri savunanların çoğu da fikrini değiştirmiş görünmektedir.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde ortaya çıkan değişim iradesi ülkemizin içinde bulunduğu nazik siyasi koşullar nedeniyle rafa kaldırılmıştır. Bu fikri savunanların çoğu da fikrini değiştirmiş görünmektedir.
Kamu
personel reformuna ilişkin ortaya çıkan performans odaklı yaklaşım ise her seferinde
kamu insan kaynakları yapısını daha da karmaşıklaştıran yasal değişikliklerle
son bulmaktadır.
Bu çalışmada kamu yönetimi ve
kamu personel reformunu dikey kesen bir öneri üzerinde durulacaktır; bürokrasi
reformu.
Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi Sihirli Bir Değnek Mi?
Türkiye üniter bir devlettir. Belediyelere
verilen sınırlı yetkiler dışında politikalar hükümet tarafından
belirlenmektedir. Hükümet politikaları devlet organizasyonu eliyle hayat
bulmakta ve hizmet olarak halka ulaşmaktadır.
Hükümet
politikalarının oluşturulmasında ülkenin ihtiyaçları ve vatandaşların
beklentileri önemli bir yer tutar. En uzak köyde yaşayanların dahi ihtiyaçları
ve düşünceleri politika belirleme sürecinde görmezden gelinemez. Hükümet
politikaları, bakanlık merkez ve taşra teşkilatları vasıtasıyla en uzak köye
bile ulaşma amacı taşır.
Reform
düşüncesinin arkasında esasen kamu hizmetlerinin en etkili şekilde halka
sunulması fikri vardır. Osmanlı’nın son yıllarında yaşanan sürekli savaşlar
cumhuriyete yakın dönemde idari yapının işlerliğini anlamamızı
zorlaştırmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra (öncesinden çok farklı olmayan
şekilde) Fransa devlet organizasyonuna benzer bir yapı meydana gelmiştir.
Fransa’da 1982 yılında yapılan idari sistem reformunun benzerliklerimizi büyük
oranda azalttığını da belirtmemiz gerekir.
Fransa’nın
1982 yılında giriştiği bu reform hamlesi halen arzu edilen sonuçları
vermemiştir. Yerel yönetimler mali yönden büyük oranda merkezi hükümete
bağımlıdır. Son yıllarda yapılan bazı kanun değişiklikleri reformdan geriye
gidiş belirtileri göstermektedir.[1]
Ülkemizle
ilgili tartışmaların düğümlendiği nokta, içinde bulunduğumuz hassas siyasi
koşulların Fransa’dakine benzer bir değişimi gerçekleştirmenin önünde engel olduğu
düşüncesidir. Bu tespit doğrudur ancak aynı zamanda alternatif reform
girişimlerinin önünde büyük bir engeldir.
Türkiye’nin
içinde bulunduğu koşullar böyle bir değişim için müsait olsaydı da yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi, politika belirleme ve uygulama süreçlerinde
sihirli değnek etkisi yaratmayacaktı. Bu
nedenle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekliliğini ifade eden tezler, az
zahmetli ve ama aynı zamanda yüksek faydalar ortaya çıkaracak değişim
taleplerinin önüne engel olarak konulmamalıdır.
21.
Yüzyılda Merkez ve Taşra Ayrımı
Ulaşım ve iletişim olanaklarında
yaşanan hayal edilemez gelişmeler merkez ve taşra kavramlarının yeniden değerlendirilmesini
kaçınılmaz kılmıştır. 100 yıl önce Anadolu’nun bir yerinden diğerine gitmek üç
gününüzü alabilirdi. Hatta kış aylarında bazı yerlere aylarca
ulaşılamayabilirdi. 50 yıl önce bu sürelerin yarıya düştüğünü varsaymamız
gerçeğe uzak düşmez. Bugün ise Türkiye’de hizmet veren 55 havalimanı sayesinde
ülkenin bir yerinden diğerine en geç iki saatte ulaşılabilmektedir. Hızlı tren
sayesinde Konya ve Ankara arasındaki mesafe en ağır kış koşullarında bile 1,5
saati aşmamaktadır. Dünya standartlarında ulaşım altyapısına ulaşmak için ülkenin
her tarafında yapılan çalışmalar bütün hızıyla devam etmektedir. Durum böyleyken,
geçmişin ihtiyaçlarına uygun şekilde belirlenen merkez ve taşra ayrımının,
bugün hala geçerli olması alışkanlıklarımızdan başka bir argümanla
açıklanabilir mi?
Merkez
ve Taşra Ayrımının Ortaya Çıkardığı Sorunlar
Türkiye’nin merkeziyetçi bir devlet organizasyonu vardır.
Devlet organizasyonun kalbi Ankara’da atar. Son yıllarda daha katılımcı
yaklaşımlar ön plana çıksa da hükümet politikaları genel olarak bürokratların
çalışmaları üzerinden siyasiler tarafından merkezde belirlenir ve politika
belirleme sürecinde rol almayan taşra teşkilatları eliyle uygulanır.
Bu noktada sıkça duyulan bir eleştiri akıllara gelmektedir. Ankara'da yapılan heyecanlı ve güzel planlar taşrada uygulanamamaktadır. Hatta anlaşılamamaktadır. Bunun iki nedeni olabilir. Ya plan, strateji geliştirenler yerel dinamiklerin farkında değil ya da taşra yöneticileri bu plan veya stratejileri hakkıyla anlayıp uygulayacak yetkinlikte değildir. Her ikisi de doğrudur.
Sorun 1; Ülkesini Tanımayan Bürokratlar
Bilindiği üzere bakanlık merkez teşkilatlarında uzman
yardımcılığından başlayan kariyer kadrolar mevcuttur ve uzman yardımcısı olarak
göreve başlayan bir kişi müsteşarlığa kadar yükselebilmektedir. Devletimiz
nitelikli bürokratlar yetiştirmek için uzun yıllardır kariyer pozisyonlarda yer
alan kamu çalışanlarına birçok imkan sunmaktadır; hizmet içi eğitimler, yurt
dışı yüksek lisans olanakları, uluslararası kurumlarda tecrübe ve bilgi kazanma
vb. Bu çabalar sonucunda dünyayı tanıyan ama ne yazık ki;
- Anadolu'yu tanımayan,
- Düşünce ve uygulama arasındaki bağ kuramayan,
- Yönetim kabiliyeti zayıf,
- İnisiyatif alamayan,
- Heyecanını kaybetmiş,
Sorun 2; Niteliksiz Taşra
İnsan Kaynakları
Çok sayıda personeli olan taşra teşkilatlarına bu
sınırlı çalışmada il müdürleri üzerinden bakılmaktadır. Bakanlıkların taşra
teşkilatlarında görev yapan il müdürleri üçlü kararnameyle atanmaktadır. Bu
durum taşra teşkilatlarına verilen değeri göstermesi açısından önemlidir ancak
atama usulünün ve kısır yerel çekişmelerin dışında bu pozisyonların önemi ve
saygınlığı tartışılır vaziyettedir. Neden?
Yukarıda
bahsettiğimiz merkez teşkilatının insan kaynağı yapısına ilişkin olumlu
özelliklerden neredeyse hiçbiri taşra yöneticilerinde yoktur. İl müdürlerinin
ezici çoğunluğu;
- Yabancı dil bilmemektedir,
- Yüksek lisans yapmamıştır,
- Uluslararası tecrübeleri yoktur,
- Hatırı sayılır bir lisans eğitimi almamıştır,
- Yeni teknolojilere adaptasyonları zayıftır,
- Yerel taassuplardan sıyrılamamıştır,
- Kariyer hedefleri yoktur.
İki
Sorun Bir Çözüm
Bakanlıkların teşkilat yapısında merkez ve taşra ayrımı
ortadan kaldırılmalıdır. Merkezde uzman yardımcısı olarak göreve başlayan her
bakanlık personelinin, kariyerinde uzman, daire başkanı, genel müdür
yardımcısı, genel müdür, müsteşar yardımcısı, müsteşar olarak ilerlemek
istediğini varsayabiliriz. Neden bu basamaklar arasında ilçe müdürlüğü, il
müdürlüğü de olmasın?
Örneğin
neden Tarım Bakanlığı’nda görev yapan bir uzman yardımcısı uzmanlık tezini
müdür olarak görev yaptığı Bayburt’un Demirözü ilçesinde yazmasın? Orada
edindiği tecrübelerle Ankara’da üç yıl uzman olarak görev yapıp veya yurt
dışında yüksek lisansını tamamlayıp ardından Kars’ta il müdürü olarak görev
almasın? İl müdürü olarak görev yaparken bakanlık politikalarının
belirlenmesinde küresel vizyonu ve yerel tecrübeleriyle katkı sunmasın veya
doğrudan görev almasın? Kars’ın ihtiyaçlarını bir telefonla daire başkanı olan
yakın arkadaşına bildirmesin? Başarılı çalışmalarının sonucu olarak daire
başkanı olmasın? Daire başkanı olduktan sonra karmaşık tarımsal üretim
sorunları yaşayan bir ilimize, örneğin Ordu’ya il müdürü olarak atanmasın?
Demirözü’ne
15 km mesafede havalimanı yapım çalışmaları devam etmektedir. Kars
havalimanının merkeze uzaklığı 5,2 km’dir. Ordu’nun merkeziyle havalimanı
arasındaki mesafe 18,6 km’dir. Diğer teknolojik gelişmeleri bir yana bıraksak
bile başkente fiili olarak bir gün içinde gidip, çalışıp dönmek mümkündür.
Tersi de pekâlâ mümkündür. O halde Tarım Bakanlığı her yerdedir ve her yerde
yetişmiş insan kaynaklarını görevlendirebilmelidir. Hem Demirözü, hem Kars, hem de Ordu bunu
fazlasıyla hak etmektedir.
Bakanlık merkez teşkilatlarında kariyer pozisyonlarda çalışan insan kaynakları kendilerini gerçekleştirme, ülkelerini yakından tanıma ve yeteneklerini geliştirme fırsatını hak etmektedirler. Türkiye küresel bakış açısına sahip, ülkesini iyi tanıyan, yerel dinamiklerin farkında olan mücadeleci bürokratlara sahip olmayı hak etmektedir.
Bakanlık merkez teşkilatlarında kariyer pozisyonlarda çalışan insan kaynakları kendilerini gerçekleştirme, ülkelerini yakından tanıma ve yeteneklerini geliştirme fırsatını hak etmektedirler. Türkiye küresel bakış açısına sahip, ülkesini iyi tanıyan, yerel dinamiklerin farkında olan mücadeleci bürokratlara sahip olmayı hak etmektedir.
Bunu
başaracak insan kaynaklarımız hâlihazırda mevcuttur. Yapılması gereken şey
bürokrasi reformudur. Bürokrasi reformu yukarıda kısmen ifade ettiğimiz
şekilde, daha etkin çalışmalar yapmak üzere insan kaynaklarının re organize
edilmesidir.
[1]
Fransa’da İdari Sitem ve Yerel Yönetimler, Yusuf Erbay
http://www.todaie.edu.tr/resimler/ekler/283285a9bc1ac2a_ek.pdf?dergi=Cagdas%20Yerel%20Yonetimler%20Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder